11 Ekim 2012 Perşembe

UNUTULMUŞLUĞUN İNADINA BAKRAS KALESİ


UNUTULMUŞLUĞUN İNADINA BAKRAS KALESİ
Düşmanlardan korunmak ve saldırılarına engel olmak için kalın duvarlarla yapılan, İçinde askerlerin barınacağı bölümlerin bulunduğu büyük yapı olan kaleler. Bugünün ne toplum hayatı anlayışında ne de savunma anlayışında bir önemi kalmayan kaleler. Tarihimizde büyük önem taşırken artık eski önemini yitiren kaleler. İşte o kalelerin en çok gelişme gösterdiği ve sahip çıkıldığı tek dönem olan Ortaçağ’a ait BAKRAS KALESİ…

Bakras Kalesi, Antakya-İskenderun karayolunun 27. Kilometresinde batıya ayrılan yolda, adını bu kaleden alan Ötençay Köyünün (eski adıyla Bakras Köyü) içerisinde yer alıyor. Ötençay köyüne 4 kilometre mesafede yer alan kale, Amanos dağları eteğinde sarp bir tepe üzerinde kurulmuş şato gibi muazzam görünümüyle bizleri karşılıyor. Adını nerden aldığını merak ettiğimiz kale hakkında öne sürülen rivayette; Ammuri Kralı Dakianus tarafından bu kalenin inşa ettirildiği söylentisiymiş. Dakianus yaz aylarında çocukları ile günümüzde Gülcihan denilen İskenderun- Arsuz arasındaki kıyıda tatil yapıp Suriye’ye dönerken, geçtiği Kızıldağ üzerinde sarp bir tepede, karısı Bağrez bindiği attan uçuruma düşerek ölmüş. Dakianus çok sevdiği karısının ölümü üzerine onun adını verdiği bu kaleyi inşa ettirmiş. Bağrez ismi zamanla Bakras olarak değişmiş. Belki aylarca belki yıllarca tek tek intizamla yapılmış el yapımı olan ve sevginin inşa ettirdiği kale, halen dimdik ayakta karşımızda duruyor. Baharın geldiği bu aylarda yapacağınız bu tarihi gezi size huzur verecek. Kalenin hemen altında kurulan köyün güneyinden patika bir yol ile kaleye ulaşılıyor ve doğu cephesinde olan giriş kapısına gidilebiliyor. Yolculuğumuz esnasında köy girişinde bizi karşılayan henüz yeni çiçek açmış ağaçlar ve özgürlüğün tadını çıkaran kuşların görüntüsü görülmeye değer. Kalenin patika ve rampa yolunda ilerlerken fotoğrafçımız Ali Fuat Beyin dikkatini çeken, yorgun ve yalnız tek bir ağaca rastlıyoruz. Tıpkı Bakras Kalesinin unutulmuşluğu gibi ağacın da kalenin de yalnızlığı ve buna rağmen verdikleri yaşam mücadelesi gözden kaçmıyor. Fotoğrafını karelediğimiz ağacı geride bırakarak Bakras Kalesine olan yolculuğumuza devam ediyoruz. Her yeri yemyeşil alanlarla çevrili olan bu doğa harikası köyde o büyüleyici mimarisinden hiçbir şey kaybetmemiş olan Bakras Kalesi ile buluştuğumuz ana geldik. Sağım solum önüm yemyeşil, güneşin pırıltıları ve sobe, arkamda Bakras Kalesi. Kale, kuzey ve güney tarafı derin vadilerle ayrılan çok yüksek bir tepe üzerinde kurulmuş. Kare bir plan görünümünde olmasına rağmen, doğu ve güney cephesi bir yay çizmekle beraber, batı kısmında dar bir koridor ve kuzey tarafında derin bir uçurum bulunuyor. Yapımında çoğunlukla kesme taştan inşa edilmiş olan kalenin, bazı kaba duvarlarında yığma taş kullanılmış. Kalede dikkatimizi çeken su kanallarının izleri hala kalıntılarını korumaya devam ediyor. Kalenin suyu köyün güney tarafında bulunan vadideki su kaynaklarından temin edilirmiş. Fakat kale duvarları günümüzde vadideki su kaynakları sebebiyle rutubetten yemyeşil olmuş.
Tarihi çok eski olan kalenin hakkında günümüzde ileri sürülen ayrıca oldukça ilgi çeken ve merak uyandıran bir rivayeti hatırlatmak istiyorum. Bahsi geçen rivayet, Bakras Kalesinde Tapınak Şövalyelerine ait tonlarca altının saklı olduğu yönünde idi. Bağışlar ve savaşlarda edinilen ganimetlerle, dünyada önemli bir söze sahip olan Tapınak Şövalyelerinin, geçmiş yüzyılda sahip olduğu altınlarmış bunlar. Düşünsenize 1015 yıl önce Haçlı Seferlerinde kazanılan tonlarca ganimetin her kalenin altında gömülü olduğu rivayeti gibi Bakras Kalesinde de var olduğu söyleniyor. Hayliyle ortada tonlarca altının var olduğu iddiası bizleri de hayrete düşürüyor. Son olarak Bakras Kalesini Antakya’daki tapınak şövalyeleri tarafından yapıldığını öne süren bir grup tarikat, kaleyi ele geçirerek kutsal mekânları haline getirmeyi amaçlıyorlarmış. Başka bir söylenti ise, kalenin tarihinin Hellenistik devre kadar çıkmakta olup İskender’in M.Ö. 304’te buradan geçtiği sırada kalenin var olduğu düşünülmekteymiş.  
KALE GÜÇLER DENGESİNE GÖRE EL DEĞİŞTİRMİŞ
Söz konusu olan Bakras Kalesinin rivayetlerinin yanı sıra, kale önceleri Belen geçidinin girişini koruma gayesine hizmet etmiş. Bununla birlikte Akdeniz ile Ortadoğu’ya açılan çok önemli bir geçit görevi de görmüş. Bakras Kalesi zaman zaman Haçlılarla Eyyubiler arasında el değiştirmiş olup Romalılar, Bizanslılar ve Haçlılar tarafından da kullanılmış. Antakya’nın kurulmasından sonra da bu bölgeye hükmetmek isteyenler arasında önemli bir çatışma alanı gibi görülmüş olup, kale güçler dengesine göre el değiştirmiş. Birkaç defa el değiştirdikten sonra Tapınak Şövalyeleri' nin eline geçen kale 1268 yılında Baybars tarafından kuşatılarak zapt edilmiş Daha sonraları ise Haçlılar döneminde Antakya Prensliği’nin kuzeydeki en önemli savunma noktalarından biri olmuş. Son olarak Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında 1516 yılında Osmanlıların ellerine geçerek son zamanlarına kadar kullanılmış. Önemli bir güvenlik ve kontrol noktası olan Bakras, bölgede Osmanlı hâkimiyeti ve sınırların genişlemesi sonucu bir iç kale haline gelmiş ve önemini zamanla kaybetmiş. Birkaç kademe halinde yapılan yuvarlak ve yüksek kale burçlarının mevcut kısımları taşıdıkları özellikten dolayı Ortaçağ’a ait olduğu düşünülüyor. Ötençay köyü yerlisinin anlattığı bir diğer rivayette; kale çok eski dönemlerde aslında 7 katlıymış. Ama zamanla 6 katı çökmüş ve günümüzde 1 kat olarak hala ayakta duruyor. Köyün içinde kalenin suyunu temin ettiği Andik pınarı da hala tüm berraklığı ve keskin soğukluyla akmaya devam ediyor.
KÜLTÜR MİRASLARIMIZA SAHİP ÇIKALIM
Bakras Kalesi, aslında yalnızlığına terk edilmiş olmayıp virane ve bakımsız bırakılmasaydı, tam tamına turizm cenneti olabilecek potansiyelde bir tarihi değerimiz. Keşke restore edilse ve kale içinde bilgi verici belgeler olsa, turistlerin ziyarete geldiklerinde o tertemiz hava eşliğinde kocaman bomboş yeşillik alanların içine çay bahçeleri yapılsa, keşke bu yer turizme kazandırılsa diyorum kendi kendime. Aslında insanlık tarihi içerisinde birçok olaya tanıklık etmiş, binlerce atlının binlerce medeniyetin geçtiği Bakras Kalesi için birçok konuda keşke diyebilirim. Daha sonra kendime şu soruyu soruyorum ve böylesi güzel bir yer neden yalnızlığına terk edilmiş diyorum? Tarih ve kültür mirasımıza verdiğimiz önemsizliğin bir göstergesi olarak kale, tüm unutulmuşluğuna ve bakımsızlığına rağmen belki de bizleri utandırmak için inatla ayakta kalmaya çalışıyor. Kalenin, doğaya karşı verdiği amansız yaşam savaşına eğer müdahale edilmezse ne yazık ki yenilmeye muhtaç bir tarihi eserimiz olacak gibi görünüyor. Kale üzerinde taşıdığı tüm tarihin izlerini silerek bir gün yok olup gidercesine sahiplenmeyi bekliyor. Eğer sahiplenilmezse Bakras Kalesi de tarihin karanlığında eriyip giden diğer değerlerimiz gibi yok olmaya yüz tutuyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder