Hesap kitapla yapılan bir iş değil, zamanla oluvermiş
bir tecrübenin ve yüzlerce, binlerce kez tekrarlanan bir ezberin sonucudur,
çamurun toprak bir kaba dönüşmesi
Toprakla
özel bir bağ vardır aramızda, bizim de
mayamız aynı hamurdan olduğu için midir bilinmez topraktan gelen toprağa döner
deyişini duymayanımız yoktur. Belki de bu yüzdendir toprağa olan bu
yakınlığımız. Çünkü aşımız, işimiz,
emeğimiz olmuştur toprak hem de yüzyıllar boyu.
Yokluk
zamanlarını anlatan büyüklerimizin mutfakla ilgili hikâyelerinde hep bir toprak
kap vardır. Eskilerde ve günümüzde ev halkının bağdaş kurup oturduğu
sofralardaki aşa, lezzet veren de toprak kaptır onlara göre. Eski zamanların
gizli sevdalarına tanıklık eden de çeşme başında bir toprak su testisi değil
midir? İşte insanoğlunun bildiği en eski zanaat olan toprak kabı sizlere
yeniden hatırlatmak ve sizleri biraz da olsa geçmişe götürmek için toprak kabın
yapımını anlatmak istedik bu sayı.
Anadolu’da
toprak kap zanaatının oluşumu bin yıllık bir geçmişe sahip. İnsanoğlu toprağı
ilk şekillendirmeye başladığı zamanlarda önce suyu, sonra toprağı, sonra da
ateşi kullanmış. İlk kez Paleolitik
dönemin sonlarında toprak kaplar yapılmaya başlanmış. Bulunan en eski toprak
kapların tarihi M.Ö. 16,000’e kadar uzanıyor.
Birçok ilke ve
yeniliğe ev sahipliği yapan Hatay, bu
zanaat dalında da yüzyılların izlerini taşıyor. Toprak kap yapımında kullanılan
kırmızı kayrak toprak, Türkiye’de olmayan ve hatta bunun yanında Yayladağı
ilçesi dışında Hatay’ın da başka hiçbir bölgesinde bulunmayan bir toprak türü. Toprak
Kap yapımı Yayladağı’nın merkezinde ve belli başlı köylerinde varlığını halen
devam ettiriyor. Bilinen adı toprak kap olan bu zanaat için ise buranın
yerlileri Arapça kökenli bir kelime olan
‘Kasğa’ terimini kullanıyorlar.
Yayladağı’na
bağlı olan ve ilçe merkezine 15 km uzaklıkta bulunan Görentaş Köyü(eski adıyla
Nişrin), toprak kap zanaatının en yaygın
olduğu bölgelerden biri. Kurutmaya elverişli olduğu için, Kasğa yapımı için en
ideal mevsim yaz. Köy halkı genellikle Haziran sonu Temmuz başı gibi üretime
başlıyor. Köyün yerlileri kırmızı kayrak toprağı köyde bulunan bir tepeden elde
ediyorlar. Suriye sınırına 1 km mesafede bulunan Çamyazı dağının eteklerinde
bulunan toprağı çuvallara doldurdukları gibi evin yolunu tutuyorlar. Köy halkı
buradaki kırmızı topraktan yararlanarak toprak kap zanaatını devam ettiriyor ve
geçimini sağlamaya çalışıyor. Ürettikleri toprak kapları genellikle Altınözü,
Samandağ, Antakya, Kırıkhan ve Reyhanlı ilçelerinin köylerine satıyorlar.
TOPRAKTAN ÇAMUR, ÇAMURDAN DA HAMUR
Yıllardır
nesilden nesile aktarılan bu sanatı hala devam ettiren ve geçimini toprak
kaptan sağlayan Göksu ailesinin reisi Osman Bey ile toprak kap üzerine sohbete başlıyoruz
merakımıza daha fazla yenik düşmeden. Osman Bey ; ‘Dedem babama, babam bana,
şimdi ben de çocuklarıma toprakla neler yapabileceğimizi, geçimimizi sağladığımız
bu mesleği nasıl devam ettireceğimizi öğretiyorum.’ diyerek başlıyor sözlerine.
İmece usulü, anneden babaya, çocuktan toruna herkes toprak kap yapımında bir görev
alıyor. Evin erkekleri bin bir zahmetle topladıkları toprakları çuvallara
doldurup evin avlusuna getirip elek yardımı ile süzüyorlar. Tüm işlemler aile
içi iş bölümü ile evin bahçesinde yapılır. Elekten süzülen toprakla suyun
birleşmesi ile hamur kıvamında toprak elde ediliyor. Sonrasında evin bayanları
hamuru bir güzel yoğurarak elleriyle kalıpların üstünde şekil vermeye başlıyorlar.
Vereceğiniz şekle göre ayaklı veya motorlu döner tablada istediğiniz şekli de
verebilmek mümkün diyorlar. İşlem bittikten sonra Nemini çeksin diye kabın
altına konan mukavva kapla beraber güneşe bırakılıyor. Toprak kaplar dediysek o
kadar kolay değil toprağı elle tutulur hale getirmek. Anlatınca belki kolay
geliyor insana fakat gördüğünü söyleyen bir insan olarak yapımının çok emek
istediğini söyleyebilirim.
Marifetli usta
ellerin sabırla parmaklarının arasında kıvrılan çamur, acemi bir meraklının
elleri arasında kolaylıkla kayıp gidebiliyor. Hesap kitapla yapılan bir iş değil, zamanla
oluvermiş bir tecrübenin ve yüzlerce, binlerce kez tekrarlanan bir ezberin
sonucudur, çamurun toprak bir kaba dönüşmesi. Tabii Fahriye teyze yıllardır bu sanatı gerçekleştirdiği
için o kadar hızlı ve pratik ki gözlerimi ondan alamıyorum doğrusu. Yapımını
büyük bir hayranlıkla izlediğim bu sanatın malzemesi ve yapım aşaması aynı
olmasına rağmen iş şekil vermeye gelince marifetli eller devreye giriyor.
TOPRAĞIN ATEŞLE DANSI
Ateşi
keşfeden insanoğlu aynı dönemde ateşin pişirdiği toprakla tanışarak medeniyet
yolunda büyük bir engeli aşmış.
Hammaddesi
kırmızı kayrak toprak ve ateş olan toprak kabı değerli kılan en önemli unsur,
onun ateşle geçen uzun ve zorlu sınav sonucu kavuştuğu sonsuz ömrü. Yapılan toprak
kaplar toprağın altında kuyu şeklindeki fırınların içerisine yavaşça içerisine
yerleştiriliyor. Toprak kaplar boş yerleri çalı çırpı ile örtülerek ateşe
veriliyor ve ateş kendiliğinden sönene kadar sabırla bekleniliyor. Fırının
içerisindeki hava delikleri ise ateşin daha kuvvetli yanmasını sağlamak için
Kapların çatlamaması içinse soğuması gerekiyor. Kapların fırından çıkarma işlemi
bittikten sonra, kapların kırılmalarını önlemek amacıyla aralarına saman veya
ot doldurularak paketleniyor. Kapların kullanıma hazır olması için içlerine belirli
miktarda zeytinyağı ve kaya tuzu karışımı konularak kabın her tarafı bu
karşımla sıvanıyor Tuz ve zeytinyağı karışımı ise kabın daha uzun ömürlü olması
için kullanılan diğer maddeler.
TOPRAKLA GELEN LEZZET
Tandır, toprak
kapların en büyüğü ve yapımı en zahmetli olanı. Genişçe açılan hamur bir
tekerleğin etrafına sarılarak tandırın parçaları oluşturuluyor. Tek tek
kurutulan parçalar bir bütün haline getirilerek tandır halini alıyor. En önemli
aşama bu yapılan toprak kapların soğuk ve karanlık odalarda kurutuluyor olması.
Aksi halde toprak kapta çatlamalar olabileceğini dile getiriyor Fahriye Teyze. Yöremizin
vazgeçilmez tatları olan biberli ekmek, katıklı ekmek, gözleme ve tandır ekmeği
gibi lezzetlerin sırrı işte bu emekle yoğrulan tandırda. İhtiyaçlarının çoğunu
bu toprakla karşılayan Fahriye Teyzenin dediğine göre eskiden yemeklerini,
çaylarını mini ocak şeklinde yaptıkları toprak kaplar üzerinde pişiriyorlarmış.
Bu toprağın ve toprak kaplarının en bilinen özelliği ise ısıya dayanıklı
olmaları. Bu toprak kaplarda aklınıza gelebilecek her türlü yemek
pişirilebiliyor hatta yoğurt uyutanlara bile rastlamak mümkün. Toprak kapta
pişen yemeğin tadı lezzeti bir başka oluyor. Bir diğer özelliği ise toprak
kapta pişen yemeğin sağlıklı ve lezzetli olması, yemeğin kendi besin değerlerini taşıyarak
sıcak bir şekilde kalması.
İnsanlığın ve
medeniyetin var olduğu günden günümüze kadar gelen süreçte el zanaatlarının
belli bir dönemden sonra önemini yitirdiği ve yerini modernleşmeye bıraktığı
görülür. Toprak kaplarla bu modernleşmeden nasibini alarak yerini çelik ve
bakır kaplara bırakıyor. Bir kültür öğesi olarak aktarılan bu el zanaatı,
Anadolu’ nun belli başlı kırsal kesimlerine hapsolmuş durumda. Toprak kapları günlük
ihtiyaçları karşılamaktan çok otantik restoranların başköşesinde ve yine eskiyi
andıran süs eşyaları olarak hayatımızda yer almaya devam ediyor. Bu zanaatları
halen devam ettiren ustalar ise saygı duyulması ve hatırlanması gereken örnek
kişiler olarak karşımıza çıkıyor. Belki de el zanaatlarının bize bu kadar
yabancı gelmesi dikkatimizi çekmesi ve geçmişlerine olan o merakımız bu yok
olmaya yüz tutmuşluktan kaynaklanıyor. Ve bu yüzdendir ki hep eskiyi özlüyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder