11 Ekim 2012 Perşembe

‘GÜLMECE SANATI BİR HİCİV SANATIDIR’: LEVENT KIRCA




‘GÜLMECE SANATI BİR HİCİV SANATIDIR’: LEVENT KIRCA
Gülerken ağlamaktır tiyatro, ya da ağlarken gülmek, daha doğrusu gülebilmek. Tiyatro, ölümün bile dalgasını tutar. Çünkü yaşamak daha ciddidir ölümden. Tüm acı olayların bir mizahi yanını yakalama sanatı da denebilir tiyatro için. Türk halkının gönlüne taht kuran usta tiyatrocu ve toplumun dertlerine ayna tutan oyunlarıyla Levent Kırca, bazen bir meddah, bazen bir karagöz olarak çıktı karşımıza. Acı hayatlarımızı bizi güldürerek önümüze serdi. Kimi zaman bir sarhoş oldu, kimi zaman bir eğitimci. Ağlanacak halimize onunla güldük yıllarca. Kendimizi onda gördük, düşündük ve onun gözüyle seyrettik dünyayı.
Sohbetimize vesile olan Meclis Kültür Sanat Merkezi’nin sahnesinde gerçekleştirdiğimiz röportajda sempatik tavırları ve tatlı sohbetiyle bizi karşılayan Levent Kırca’yla bol kahkahalı bir söyleşi gerçekleştirdik. 
Cemile Us: Aynanın karşısında nasıl bir Levent Kırca görüyorsunuz? Ayrıca sanat yaşamınızın dışında nelerle uğraşırsınız?
Levent Kırca: Hani diyor ya Yunus Emre: “Ete kemiğe büründüm.”  ben de ete kemiğe bürünmüş, ölümlü, her an ölüme yaklaşan, ihtiyarlayan, nefes alan, sıkıştığı zaman tuvalete giden J bir insanım. Böyle bir Levent Kırca görüyorum aynanın karşısında; halktan, her şeyden önce insan olmaya çalışan. Tabii bunların yanı sıra arkamda da ne varsa onları da görüyorum. Mesela dolap, askıda bir palto, bir kedim var siyam kedisi bazen onu görüyorum. Ayrıca sanat yaşamım dışında resim yapıyorum, heykel yapıyorum, şiir yazıyorum. Arada âşık olup çapkınlık yapıyorum. Hayatı yaşamayı severim yani işte bu kadar.
C.U: Tiyatro’ya ilginiz ne zaman başladı? Levent Kırca imkânı olsa hep tiyatrocu mu olurdu yoksa başka bir mesleğe mi yönelirdi?
L.K: Öğretmen bir annenin, ressam bir babanın çocuğuyum. Sanata uzak olmadığım için tiyatro merakım küçük yaşta başladı. Ben tiyatroda komediyi tercih ettim çünkü insanlar, gülmeyi daha çok seviyor. Ayrıca güldürmek, ağlatmaktan daha zordur. Hep tiyatrocu olmak isterdim. Şimdi tiyatroculukta bütün meslekler var. Her şey oluyorsun sahnede. İnsanlara hizmet edebiliyorsun, insanlarla iletişim kuruyorsun, insanlara bir şey öğretiyorsun, insanlara mesaj veriyorsun, insanlara okul öğretmenliği yapıyorsun... Atatürk’ün sözüyle: Her şey olabilirsiniz. İşte sanatçı olmak ve olabilmek böyle bir şey. Bu mertebede bulunmak ve bu insanların sevgisine mazhar olmak çok önemlidir. Sanatçılık, çok ulvi ve güzel bir meslek olmakla birlikte insanları mutlu etmek bu işin paha biçilmez yanıdır. Bu duyguları tatmaya devam etmek için sürekli şükretmek lazım diye düşünüyorum çünkü ben öyle yapıyorum.
BİZLER NASRETTİN HOCA’NIN TORUNLARIYIZ
C.U: Çoğu insan tiyatroya gülmek ve eğlenmek için gider. Sizce tiyatro gülmek için midir yoksa farklı bir tarifi var mıdır?
L.K: Aslında klasik tarifiyle sadece bir güldürü olması mümkün değil. Biri bir şey söylediği zaman da birisi düştüğü zaman da gülersin. Ama ironik güldürme, bir şey söyleyerek güldürme, eleştiri yaparak güldürme, mesaj vererek güldürme, taşlayarak güldürme; işte esas güldürme bunlardır. Kaldı ki bizim ülkemiz Nasrettin Hoca ülkesidir ve bizler Nasrettin Hoca’nın torunlarıyız. Dolayısıyla Nasrettin Hoca fıkraları hep taşlayan, hicveden, bir şeyler söyleyen fıkralardır. Onun için bizdeki güldürünün de özellikle böyle olması lazım. Kilimimiz kilimdir, lokumumuz lokumdur, Türkümüz Türküdür o zaman mizahımızın da mizah gibi olması gerekiyor. Gülmece sanatı bir muhalefet sanatıdır. Bu muhalefet sanatının içinde karikatürler de fıkralar da vardır. Ama eleştirel bir şey söyleyen fıkralar olmakla birlikte bunların hepsi dramaya girer. Eskiden komedi ile trajedi başlangıçta bir bütün iken zamanla komedi, dramdan da trajediden de daha önemli bir hal aldı. Türk mizahı diye bir mizah var. Nasıl Türk’ün Türküsü, ozanı, Âşık Veysel’i varsa Türk’ün mizahı da var.
C.U: Türkiye’nin tiyatroya olan bakış açısını değerlendirecek olursanız neler söylersiniz?
L.K: Türk insanı yapısı itibariyle sanatı ve eğlenmeyi sever. Tiyatro bir eğlence sanatıdır. Sanattır ama eğlencedir, ayrıca eğlendirirken da eğitmektedir. Onun için Türk halkı sanata, tiyatroya, komediye, türkülerine, şarkılarına sıcak bakar. Ama bunu ne yazık ki ülkeyi yönetenler tanzim ederler. Yani sanatçılarla, tiyatrocularla halkı buluşturmazlar. Oysaki sanat aydınlatır, sanatçı aydınlatır. Sanat sosyal olmakla birlikte muhalefette yapan bir şeydir. Sağın ve hükümetin sanatı olamayacağı için hükümetin şarkısını söyleyen bir şarkı ve hükümetin dediğini söyleyen bir tiyatro oyunu da olmaz. Ancak muhalefet olursa olur. Onun için halk ozanı, Pir Sultan Abdallar ve Yunus Emreler vardır.
C.U: Onlarca farklı karakteri canlandırıyorsunuz? Bununla birlikte bunların içindeki güldürü unsurunu nasıl yakalıyorsunuz?
L.K: Güldürü unsuru yani aksayan bir şeyi ele alırsın. Yani kapının önünde belediye gelip çöpünü topluyorsa burada mizah yoktur. Ama belediye çöpleri toplamıyorsa kapının önünde çöpler yığılmıştır. Sinek yapmaya başlar, fareler gelir, kediler eşeler, köpekler torbaları patlatır. Ne bileyim işte sen çöpün üstünden atlayarak gelip gitmeye başlarsın. İşte o zaman mizah kendiliğinden devreye giriyor. Zaten sosyal mizah dediğimiz sosyal içerikli mizah da bu şekilde devreye giriyor. Böylelikle bu durum mizahçının gözüne kendiliğinden girer hatta batar. Ya da bir mizahçı bunu doğal ortamda görür, gözlemler ve işin o tarafını bulur. Yeter ki o gözle bakmasını bilsin.
C.U: Hatay’a ilk defa mı geliyorsunuz? Hatayla ilgili düşünceleriniz nelerdir?
L.K: Hatay’a 3 ya da 4 defa geldim. Aslında Hatay’ı çok detaylı tanımıyorum ama gerek tarihi itibariyle gerek insanları ile çok sıcak bir şehir. Ayrıca dayanılmaz bir sıcağı da var Hatay’ın. Yemekleriniz çok güzel hatta tam benlik. Biberli yemekleriniz, oruğunuz, künefeniz, mezeleriniz çok güzel. Zaten mutfağınız çok zengin yani farklı kültürlerin mutfağı olduğu için çok leziz yemekleriniz var. Hatay’a geldiğimde kendimi yemeklerinizden alamıyorum ve her geldiğimde farklı bir tatla tanışıyorum.
Hatay mutfağının lezzetlerini iyi bilen Levent Kırca,  mizahın en güzel lezzetlerini de izleyicilerini sunuyor. Tiyatro sanatı, içinde her türlü duyguyu besleyen evrensel bir sanattır. Çünkü tiyatro insanların içinde bulundukları durumları öykülendirerek insanların bu öykülerden en iyi mesajı çıkarmalarını sağlar. Bu nedenle tiyatronun önemi hiçbir şekilde yadsınamaz. Levent Kırca’ya tiyatro ile bilgilerini bizimle paylaştığı için teşekkür eder, daha nice sanatlı ve tiyatrolu bir yaşam dileriz...  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder