‘GÜLMECE SANATI BİR HİCİV SANATIDIR’: LEVENT KIRCA
Gülerken ağlamaktır tiyatro, ya da ağlarken gülmek,
daha doğrusu gülebilmek. Tiyatro, ölümün bile dalgasını tutar. Çünkü yaşamak
daha ciddidir ölümden. Tüm acı olayların bir mizahi yanını yakalama sanatı da
denebilir tiyatro için. Türk halkının gönlüne taht kuran usta tiyatrocu ve toplumun
dertlerine ayna tutan oyunlarıyla Levent Kırca, bazen
bir meddah, bazen bir karagöz olarak çıktı karşımıza. Acı hayatlarımızı bizi
güldürerek önümüze serdi. Kimi zaman bir sarhoş oldu, kimi zaman bir eğitimci. Ağlanacak
halimize onunla güldük yıllarca. Kendimizi onda gördük, düşündük ve onun
gözüyle seyrettik dünyayı.
Sohbetimize vesile olan
Meclis Kültür Sanat Merkezi’nin sahnesinde gerçekleştirdiğimiz röportajda
sempatik tavırları ve tatlı sohbetiyle bizi karşılayan Levent Kırca’yla bol
kahkahalı bir söyleşi gerçekleştirdik.
Cemile Us: Aynanın
karşısında nasıl bir Levent Kırca görüyorsunuz? Ayrıca sanat yaşamınızın
dışında nelerle uğraşırsınız?
Levent Kırca: Hani
diyor ya Yunus Emre: “Ete kemiğe büründüm.”
ben de ete kemiğe bürünmüş, ölümlü, her an ölüme yaklaşan, ihtiyarlayan,
nefes alan, sıkıştığı zaman tuvalete giden J
bir insanım. Böyle bir Levent Kırca görüyorum aynanın karşısında; halktan, her
şeyden önce insan olmaya çalışan. Tabii bunların yanı sıra arkamda da ne varsa
onları da görüyorum. Mesela dolap, askıda bir palto, bir kedim var siyam kedisi
bazen onu görüyorum. Ayrıca sanat yaşamım dışında resim yapıyorum, heykel
yapıyorum, şiir yazıyorum. Arada âşık olup çapkınlık yapıyorum. Hayatı yaşamayı
severim yani işte bu kadar.
C.U: Tiyatro’ya ilginiz
ne zaman başladı? Levent Kırca imkânı olsa hep tiyatrocu mu olurdu yoksa başka
bir mesleğe mi yönelirdi?
L.K: Öğretmen bir annenin, ressam bir babanın çocuğuyum.
Sanata uzak olmadığım için tiyatro merakım küçük yaşta başladı. Ben tiyatroda
komediyi tercih ettim çünkü insanlar, gülmeyi daha çok seviyor. Ayrıca
güldürmek, ağlatmaktan daha zordur. Hep tiyatrocu olmak isterdim. Şimdi
tiyatroculukta bütün meslekler var. Her şey oluyorsun sahnede. İnsanlara hizmet
edebiliyorsun, insanlarla iletişim kuruyorsun, insanlara bir şey öğretiyorsun,
insanlara mesaj veriyorsun, insanlara okul öğretmenliği yapıyorsun... Atatürk’ün
sözüyle: Her şey olabilirsiniz. İşte
sanatçı olmak ve olabilmek böyle bir şey. Bu mertebede bulunmak ve bu
insanların sevgisine mazhar olmak çok önemlidir. Sanatçılık, çok ulvi ve güzel
bir meslek olmakla birlikte insanları mutlu etmek bu işin paha biçilmez
yanıdır. Bu duyguları tatmaya devam etmek için sürekli şükretmek lazım diye
düşünüyorum çünkü ben öyle yapıyorum.
BİZLER NASRETTİN HOCA’NIN TORUNLARIYIZ
C.U: Çoğu insan
tiyatroya gülmek ve eğlenmek için gider. Sizce tiyatro gülmek için midir yoksa
farklı bir tarifi var mıdır?
L.K: Aslında klasik
tarifiyle sadece bir güldürü olması mümkün değil. Biri bir şey söylediği zaman
da birisi düştüğü zaman da gülersin. Ama ironik güldürme, bir şey söyleyerek
güldürme, eleştiri yaparak güldürme, mesaj vererek güldürme, taşlayarak
güldürme; işte esas güldürme bunlardır. Kaldı ki bizim ülkemiz Nasrettin Hoca
ülkesidir ve bizler Nasrettin Hoca’nın torunlarıyız. Dolayısıyla Nasrettin Hoca
fıkraları hep taşlayan, hicveden, bir şeyler söyleyen fıkralardır. Onun için
bizdeki güldürünün de özellikle böyle olması lazım. Kilimimiz kilimdir,
lokumumuz lokumdur, Türkümüz Türküdür o zaman mizahımızın da mizah gibi olması
gerekiyor. Gülmece sanatı bir muhalefet sanatıdır. Bu muhalefet sanatının
içinde karikatürler de fıkralar da vardır. Ama eleştirel bir şey söyleyen
fıkralar olmakla birlikte bunların hepsi dramaya girer. Eskiden komedi ile trajedi
başlangıçta bir bütün iken zamanla komedi, dramdan da trajediden de daha önemli
bir hal aldı. Türk mizahı diye bir mizah var. Nasıl Türk’ün Türküsü, ozanı, Âşık
Veysel’i varsa Türk’ün mizahı da var.
C.U: Türkiye’nin
tiyatroya olan bakış açısını değerlendirecek olursanız neler söylersiniz?
L.K: Türk insanı yapısı
itibariyle sanatı ve eğlenmeyi sever. Tiyatro bir eğlence sanatıdır. Sanattır
ama eğlencedir, ayrıca eğlendirirken da eğitmektedir. Onun için Türk halkı
sanata, tiyatroya, komediye, türkülerine, şarkılarına sıcak bakar. Ama bunu ne
yazık ki ülkeyi yönetenler tanzim ederler. Yani sanatçılarla, tiyatrocularla
halkı buluşturmazlar. Oysaki sanat aydınlatır, sanatçı aydınlatır. Sanat sosyal
olmakla birlikte muhalefette yapan bir şeydir. Sağın ve hükümetin sanatı
olamayacağı için hükümetin şarkısını söyleyen bir şarkı ve hükümetin dediğini
söyleyen bir tiyatro oyunu da olmaz. Ancak muhalefet olursa olur. Onun için
halk ozanı, Pir Sultan Abdallar ve Yunus Emreler vardır.
C.U: Onlarca farklı
karakteri canlandırıyorsunuz? Bununla birlikte bunların içindeki güldürü
unsurunu nasıl yakalıyorsunuz?
L.K: Güldürü unsuru
yani aksayan bir şeyi ele alırsın. Yani kapının önünde belediye gelip çöpünü
topluyorsa burada mizah yoktur. Ama belediye çöpleri toplamıyorsa kapının
önünde çöpler yığılmıştır. Sinek yapmaya başlar, fareler gelir, kediler eşeler,
köpekler torbaları patlatır. Ne bileyim işte sen çöpün üstünden atlayarak gelip
gitmeye başlarsın. İşte o zaman mizah kendiliğinden devreye giriyor. Zaten sosyal
mizah dediğimiz sosyal içerikli mizah da bu şekilde devreye giriyor. Böylelikle
bu durum mizahçının gözüne kendiliğinden girer hatta batar. Ya da bir mizahçı
bunu doğal ortamda görür, gözlemler ve işin o tarafını bulur. Yeter ki o gözle
bakmasını bilsin.
C.U: Hatay’a ilk defa
mı geliyorsunuz? Hatayla ilgili düşünceleriniz nelerdir?
L.K: Hatay’a 3 ya da 4 defa
geldim. Aslında Hatay’ı çok detaylı tanımıyorum ama gerek tarihi itibariyle
gerek insanları ile çok sıcak bir şehir. Ayrıca dayanılmaz bir sıcağı da var
Hatay’ın. Yemekleriniz çok güzel hatta tam benlik. Biberli yemekleriniz, oruğunuz,
künefeniz, mezeleriniz çok güzel. Zaten mutfağınız çok zengin yani farklı kültürlerin
mutfağı olduğu için çok leziz yemekleriniz var. Hatay’a geldiğimde kendimi
yemeklerinizden alamıyorum ve her geldiğimde farklı bir tatla tanışıyorum.
Hatay mutfağının lezzetlerini
iyi bilen Levent Kırca, mizahın en güzel
lezzetlerini de izleyicilerini sunuyor. Tiyatro sanatı, içinde her türlü
duyguyu besleyen evrensel bir sanattır. Çünkü tiyatro insanların içinde
bulundukları durumları öykülendirerek insanların bu öykülerden en iyi mesajı çıkarmalarını
sağlar. Bu nedenle tiyatronun önemi hiçbir şekilde yadsınamaz. Levent Kırca’ya
tiyatro ile bilgilerini bizimle paylaştığı için teşekkür eder, daha nice
sanatlı ve tiyatrolu bir yaşam dileriz...



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder